TASAVVUF VE MANEVİ HAYATIMIZ
S. Muhammed Sâki Erol‘ün kaleminden, Hayat Dengemiz adlı kitabından alınmıştır. Tasavvufu çok güzel açıklamıştır. Kısa bir böümünü aldım devamını yazmaya çalışağağım.
Hedefi Allah rızası olan bir hareketin, ilâhî ölçülere uyması şarttır. İlâhî ölçüler Kur’an ve sünnetle belirlenmiştir. Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu ölçülerin tamamına İslâm dini adı verilir.
İslâm dini, iman, ilim, amel, güzel ahlak ve edeple insanın dünya ve ahiret saadetini garanti eden ilâhî bir terbiye sistemidir.
Allah Teâlâ, İslâm’dan başka bir dini, yolu, felsefe ve yaşantıyı kabul etmeyeceğini bildirmiş, aksine gidenlerin dünya ve âhirette perişan olacağını açıkça ifade buyurmuştur.
Hz. Resûlullah (s.a.v.) ise dinî hayatımızda sünnetin yerini şöyle belirlemiştir:
“Kim, hakkında bizim (açık veya işaret yollu) emrimiz (ve müsaademiz) olmayan bir iş yaparsa o, (kişi ve yaptığı ameller Allah katında) reddedilir.”
Burada şu sorular akla gelebilir:
“İslam’dan başka bir şey Allah katında kabul görmüyorsa, farklı isimlerle hayatımıza giren fıkhî mezheplerin ve tasavvuf meşreplerinin durumu nedir? Bunlar İslâm dairesinin neresindedir? Eğer İslam’ın bir parçası iseler niçin farklı isimlerle anlatılıyorlar? Bu değişik isimler ve ekoller dinî birliği bozmaz mı? Din birse niçin farlı yollar ortaya çıktı?”
Bu sorulara kısaca şu cevabı verebiliriz:
Bütün hak mezhepler ve meşrepler, din değildir, dinin insanların akıl ve idrak seviyesine göre açıklamasından ve uygulanmasından ibarettir. Hiçbiri dini tahrip etmez, aksine dine hizmet eder. Her iki ekol de İslâm’ın sükût ettiği ve içtihada açık bıraktığı konularda din adına sözcülük yapmış, Allah ve Resûlü’nün (s.a.v.) muradını tesbite çalışmış, bu alanda çok önemli vazifeler görmüştür.