Rüya
Rüya konusuna geçmeden önce, sizlere biraz uykudan bahsetmek istiyorum. Uyku üzerinede çok az şey biliniyor. Biz insanlar, çoğunlukla rüyâlar üzerine düştük, rüyâları merak ettik. Uyku hakkında ileri sürülen görüşler çok fazladır, fakat kabul edilenleri oldukça azdır.
Vücudumuzun kendini dış dünyaya kapadığı ve dinlenmek için çeşitli çalışmalarını çok yavaşlattığı döneme uyku deriz.Yaşamımızın yaklaşık üçte biri uykuda geçer. Bu süre boyunca vücudum ve organlarımız dinlenir. Uyku sırasında kalarımız gevşer. Duyu organganlarımız dış dünya ile ilişkisini bütünüyle keser yada çok az çalışır.
Uyku sırasında duyu organlarının dışa kapanıklılığı değişkendir. Ciğerlerle kalbin çok az çalıştığı bir sırada, ter bezler ve beynin bazı bölgeleri ve sinir sistemi daha uyanık olabilir. Sinir sisteminin bu aşırı canlılığının sebebi, rüyâların, uyurgezerliğin, uykuda kendi kendine konuşma olaylarının nedenidir ve bilinçaltı dediğimiz dünyanın dinlendiği ve uyuduğu asla söylenemez. Stres uykunun en büyük düşmanıdır. Ayrıca uyku yalnız dinlenme dönemi de değildir. Uyku anında vücut büyük bir hızla kendini yeniler. Eskiyen gözeler sürekli yenilenir. Ölen hücreler yenilenir. Bu yüzden bir kişinin ihtiyacı olan uyku süresi kişinin büyüme ölçüsüne bağlıdır. Hızlı bir büyüme çağında olan çocuklar hatta bebekler büyüklerden daha çok uykuya ihtiyaç duyarlar. Aynı zamanda hastalıktan iyileşme dönemine geçişte de uyku süresi uzundur.
Uyumanın önemi kadar da uyumamak yada uykuzuz kalmak da çok önemlidir. Bir insan uykusuz ancak 9 gün yaşayabilir. Bu yüzden uykumuza çok dikkat etmeliyiz.
Uykunun öneminden bahsettikten sonra rüyâların anlam ve öneminden bahsedebiliriz.
Uyurken gördüğümüz olaylara ve hayal türü şeylere rüyâ diyoruz. Uzmanların dediğine göre bir gecelik uykumuzun dörtte biri rüyâlarla geçermiş. Bu rüyâlar genellikle uykumuzun başında ve sonun görülürler ve en fazla, bazı kaynaklar 10-15 dakika diyor bazı kaynaklar ise en fazla 8 dakika diyor.
Uyurken görüldükleri için kısa sürede unutulur. Bu yüzden gördüğümüz rüyâların bir çoğunu hatırlamayız. Bazı kişiler hiç rüya görmediklerini söylerle fakat bu doğru değildir. Çünkü beyin dalgalarını ve göz hareketlerini kontrol eden bir takım aletlerle kişilerin rüyâ gördüğü ortaya çıkmıştır.
Eski zamanlar da rüyâları kaderle ilişkili bir olay olarak görmüşlerdi. Rüyâların gelecekten haber verdiğini sanmışlar ve buna inanmışlardı. Bugün Rüyânın bilimsel temellerini biliyoruz fakat yine günümüzde de bu tür inançları devam ettirenlere rastlıyoruz.
Farklı görüşlere bakacak olursak, Freud’a göre rüyâ;
baskı altına alınmış ve doyurulmamış arzuların, duygu ve düşüncelerin uyku esnasında bilinçalanına çıkmasıdır. Başka bir değişle rüya “birr isteğin sembolik olarak gerçekleşmesidir.” Bu görüş gerçeği bir ölçüde yansıtır. Zira insanlar günlük yaşantılarında çözemedikleri sorunları rüyâlarında çözerler. Bu yüzden bazı psikanalistler hastalarını tedavi ederlerken önce onların rüyalarını dinlerler.
Başka bir görüşe göre rüyâlar, dış dünyadan gelen etkilere göre oluşur. gerçekten de koku, ses, ışık, sıcak, soğuk gibi dış uyarıcıların rüyâları etkilediği deneylerle kanıtlanmıştır, Örneğin ayağı sıcak bir sobaya değen kişi rüyasında kendini bir yangın içinde görmüştür.
Bazı uzmanlara göre de rüyalarımız günlük yaşantılarımızı yansıtır. Nitekim F. Pierce çeşitli mesleklere sahip bir çok kişinin rüyalarını incelemiş ve rüyaların meslek ve yakın çevreyle çok yakından ilişkili olduğunu göstermiştir.
Son olarak rüyalarla ilgi önemli bir özellikte, rüyaların gelecekle ilgili olması değil, geçmişle ilgili olmasıdır. Nitekim Murray isimli bir psikoloğun topladığı 1300 rüyadan yalnızca üç tanesi rüya sahiplerinin soradan başlarından geçen olaylarla ilgili olmuştur.
Ancak ALLAH (c.c.) dilediğinde istediği kuluna gelecekten haber verebilir.