Ölüm Sırasında Yapılacak İşler
Ölüm Sırasında Yapılacak İşler
Ölenin acısına sabretmek
Hiç şüphesiz ölüm, geride kalanları üzüntü içinde bırakan bir hadisedir. Şayet ölen kişi, aile fertlerinden biriyse bu, acı ve üzüntüyü daha da artırmaktadır. Bir mümin imanının gereği olarak kendisine ulaşan bu tür haber ve olaylara karşı sabırlı olmalıdır. Nitekim yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de insanın benzer acı ve üzüntülerle imtihan edildiğini haber vermektedir:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar (ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele” (Bakara 2/155).
Peygamber Efendimiz, bir musibet veya ölüm haberi duyunca, şu âyeti okuyarak Allah’a olan teslimiyetini ve bağlılığını ifade etmişlerdir:
Onlar, başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler” (Bakara 2/156).
Yine Peygamber Efendimiz [aleyhissalâtü vesselâm] bir müminin herhangi bir felaket ve musibetle karşılaşması durumu hakkında, hadislerinde şöyle buyurmuştur:
“Bir Müslümana bir musibet gelir de, daha sonraları (onu hatırladığında) istirca ederse (innâ lillah ‘ve innâ ileyhi râciün: Biz Allah’tan geldik ve dönüş yine O’nadır, derse) Allah [celle celaluhu] ona, musibetin başına geldiği ilk günkü kadar sevap verir. ”(İbn Mâce, Cenâiz, 55.)
Ümmü Seleme’ nin [radıyallahu anhâ] rivayet ettiği bir hadiste Resülullah Efendimiz [aleyhissalâtü vesselâm] şöyle buyurmuştur:
“Bir kişi bir musibete maruz kaldığında, yüce Allah’ın emrettiği gibi, ‘İnnâ lillahi ‘ve innâ ileyhi râciün: Biz Allah’t tan geldik ve dönüş yine O’nadır. Allah’ım, başıma gelen bu musibetten ötürü bana mükâfatını ver ve bunun ardından benim için daha hayırlısını ihsan et’ dese, Allah (c.c) onun duasını yerine getirir.”(Müslim, Cenâiz, 6; Ebü Davud, Cenâiz, 22; Tirmizî, Cenâiz, 7; Ahmed b. Hanbel, eI-Müsned, 6/ 291.)
Kasım b. Muhammed anlatıyor: “Eşim vefat etmişti, Muhammed b. Kâ’b el-Kurazî [rahmetullahi aleyh) tâziyeye gelerek bana şunları anlattı: İsrâiloğulları’ndan âlim, anlayışlı, ibadetine düşkün, müctehid bir adam vardı, Bunun bir de hanımı vardı. Birbirlerini çok seviyorlardı. Bir gün kadın vefat etti. Adam çok üzüldü; üzüntüsünden eve çekilip kapıyı kapattı, halktan tamamen uzaklaştı. Öyle ki evine hiç kimse girip çıkmaz oldu, Bu durumu duyan bir kadın gelerek kapıcıya,
– Ona sormam gereken bir fetva var. Mutlaka kendisiyle görüşmem lazım, dedi. Kapıya gelen herkes dönüp gittiği halde, kadın kapıdan ayrılmıyor ve, “Mutlaka kendisiyle görüşmem lazım!” diye diretiyordu. Kapıcı durumu içeriye bildirerek,
– Burada bir kadın var, size bir şey sormak istiyor ve, “Mutlaka onunla görüşmem gerek” diyor. Herkes dağıldığı halde o hâlâ kapıdan ayrılmadı, dedi. Bunun üzerine o zat, Onu içeriye alın, diye emir verdi. Kadın içeri girdi.
– Ben size bir konuda bir şey danışmak için geldim, diye söze başladı. Adam,
– Nedir o mesele, dedi. Kadın anlattı:
– Ben komşularımdan bir kadından ödünç olarak bir elbise almıştım. Bunu bazen giyer, bazen da ödünç olarak başkalarına verirdim. Bir zaman sonra sahibi bu eşyasını geri vermemi istedi. Geri vereyim mi?
Alim zat,
– Evet, mutlaka vermelisin, diye cevap verince kadın,
– Ama bu bende hayli zaman kaldı, diye mukabelede bulundu. Adam,
– Aldığın gibi vermen de lazımdır, dedi, Kadın,
– Mademki öyle, Allah Teâlâ’nın sana ödünç olarak verip de sonra haklı olarak geri aldığı şeye (hanımına) neden böyle üzülüyorsun, diyerek asıl maksadını belirtti. (Mâlik, Muvatta,Cenâiz,14.)
Enes b. Mâlik’in [radıyallahu anh] rivayet ettiğine göre Resülullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle demiştir:
“Musibet anında dizleri dövmek, onun ecrini yok eder. Musibetin ilk meydana gelişi sırasında gösterilen sabrın, sevabı büyütür. Sevabın büyüklüğü, musibetin büyüklüğüne göredir. Kim bir musibetten sonra (onu hatırlayarak) istirca ederse (innâ lillah ve innâ ileyhi râciün: Biz Allah’tan geldik ve dönüş yine O’nadır derse) Allah [celle celâluhü] ona, musibetin başına geldiği ilk günkü kadar yeniden sevap verir.” (İbn Mâce, Cenâliz, 55)
Son Nefeste İman – Hüseyin Okur