Kabir Azabının Mânâsı
Kabir Azabının Mânâsı
Şimdi «Kabir azabını» anlatmamıza sıra geldi. Kabir azabı da iki kısımdır: Rûhanî ve cismanî. Cismanî olanı herkes bilir. Ruhanî olanı ise, kendini bilenden başkası bilmez. Ruhunun hakikatini bilmesi, kendi zâtı ile kaim [var] olması ve kıyamı için bedene muhtaç olmasını, ölümden sonra bâki olduğunu, ölümün onu yok eylemediğini, ölümün ise; gözünü, elini, ayağını, kulağını ve bütün hislerini alması olduğunu, hisleri kendisinden alınınca; hanım, evlât, mal, mülk, ev, hizmetçi, hayvan, akraba ve yakınları; hattâ yer, gök ve his ile anlaşılanların hepsinin ondan alınacağını bilmesidir. Eğer bu şeyleri seviyorsa ve kendi varlığını bunlara vermiş ise, ayrılırken zaruri olarak azabda kalır. Hepsinden vaz geçmiş ve burada hiç birine tutulmamış ise, hattâ ölmeyi arzu ediyor hâlde ise, rahata kavuşur. Allahü Teâlâ’yı sevmeyi elde etmiş, O’nun zikrine ünsiyet peyda etmiş [dostluk, ülfet meydana getirmiş] ve bütün varlığını O’na vermiş ve dünya meşguliyetini lüzumsuz ve perişan kabul etmişse, ölünce maşukuna kavuşur, üzücü ve düşündürücü şeyler aradan kalkar, mes’ud ve mesrur olur.
Şimdi, bir kimsenin kendini tanıdığı ve baki kalacağını bildiği hâlde, bütün arzu ve sevgisinin nasıl dünyada olabileceğini ve sonra, dünyadan göçünce, sevdiklerinden ayrıldığının azabı ve elemi içerisinde olacağında şüphe edip etmeyeceğini düşün! Bâhusus [hususiyle] Peygamber Efendimiz bunu haber veriyor ve buyuruyor ki: «İstediğini sev, muhakkak ki ondan ayrılacaksın».
Bir de, Allah’tan başkasını sevmeyen, dünyayı ve içerisindekileri düşman bilen, dünyadan ancak kendi azığını alan kimsenin, dünyadan giderken sıkıntıdan kurtulup, rahata kavuşacağında şüphe olup olmayacağını düşün! O hâlde bunu anlayana kabir azabının varlığında ve müttekilere olmayacağı hususunda şübhe kalmaz. Hattâ dünya, onun ve kendini tamamen dünyaya verenlerin evidir. Böyle olduğu «Dünya, mü’minlerin zindanı, kâfirlerin Cennetidir» (1), hadîs-i şerifinden anlaşılıyor.
(1) M. Zühd. I; T. Zühd. 16: C. Zühd, 3: Hm. II, 197. 323, 389, 485
İmam Gazâli-Kimyai Saadet