İlim Âlimle Ayakta Kalır

      “Allah, ilmi kullarından çekip çıkartarak değil, alimleri almak suretiyle alacaktır. Nihayet alim kalmayınca, halk bir takım cahil alimleri (gerçekte cahil, görünürde alim kişileri) kendilerine lider edinir. Bunlara bir takım sorular sorulur, onlar da ilimleri olmadığı halde fetva verirler. Böylece hem kendileri sapkınlığa düşerler hem de halkı düşürürler.” (Hadis-i şerif)

      İslâm dini doğruyu yanlışı anlamada ilme büyük önem vermiş, ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi daima teşvik etmiştir. İlim ehli insanlar da saygıyla karşılanmıştır. Hatta daha fazla ilimle meşgul olabilmeleri için ilim talep edenlere bazı ayrıcalıklar sağlanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de de alimlere müracaat etmenin önemine ve gerekliliğine vurgu yapılır.

      Bilgiye ve bilginlere verilen önem, toplumu fitne ve fesattan uzak tutmak içindir. Çünkü gerçek alimler toplumun şiddete, yanlışlığa ve sapkınlığa yönelmesini engeller.

      Fakat toplum doğru-yanlış hassasiyetini kaybedince gerçek alimlere hayat hakkı kalmayacak, boşluğu kendi hevâsından konuşan sahte alimler dolduracaktır.

      Buharî, Müslim ve İbn Mâce’nin derlediği bu hadis, müslümanların kendilerine rehberlik edecek ilim erbabını yetiştirmeleri gerektiğine dikkat çeker ve ciddi bir şekilde uyarır. İlim kıymetlidir, ilim ehli de kıymetlidir. Fakat bunun şartı, ilmin insanları selamete ulaştıracak bir ilim olması, alimlerin de ilmini kendi hayatına da geçiren, edepli, salih kişiler olmasıdır.

      İmam Buharî rh.a., bu hadis-i şerifi “İlim Nasıl Alınacak?” başlığı altında vermiştir. Hadis-i şeriften önce de şu olayı nakleder:

    “Ömer b. Abdülaziz, Ebu Bekr b. Hazm’a şöyle yazdı: ‘Bak Rasulullah’ın hadisinden ne bulursan yaz. Zira ben ilmin yok olmasından ve alimlerin göçüp gitmesinden korkar oldum. Kayıt esnasında Allah Rasulü s.a.v’in sözünden başkası kabul edilmesin. Bir de alimler ilmi yaysınlar ve oturup ders versinler ki bilmeyenlere de öğretilmiş olsun. Zira ilim gizli bir şey haline getirilmedikçe yok olmaz.” (Sahih-i Buharî)

    Sahih-i Buharî açıklayıcılarının bir çoğu Ömer b. Abdülaziz rh.a.’in sözü üzerinde durmuşlar ve meseleyi bu noktadan açıklama yoluna gitmişlerdir. Çünkü İmam Buharî’nin de hadisten önce bu sözleri vermesi, meseleye hangi açıdan bakmış olduğuna işaret etmektedir.

     Buna göre insanları hayra ve hakka sevk edecek bilgi derlenip kayıt altına alınmalı ve öğretilerek yayılmalıdır.

    Büyük Hanefi fakihi Bedreddin Aynî, bu hadisi açıklarken şöyle der: “Allah Tealâ, ilmi insanların arasından kaldırma veya göğüslerinden silme şeklinde almaz. Bu, onların ruhlarını alarak yani alimlerin ölümüyle olur. Öyleyse yok olmadan ilmi istemek, almak lazımdır. Bir keresinde Allah Rasulü s.a.v. “İlim kaldırılmadan ilmi alın.” buyurdu. Bir bedevî, nasıl kaldırılır, diye sordu. Bunun üzerine Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurdu: “Bilmez misin ilmi taşıyanın gidişi, ilmin gidişidir.” (Umdetü’l-Kârî)

     Sahih-i Müslim açıklayıcılarından olan İmam Nevevî rh.a. de bu hadisle ilgili benzer bir açıklamada bulunarak şunları söyler: “Burada ilmin kaldırılmasından maksat, göğüslerden silinmesi değildir. Buradaki mana, ilmi taşıyanların ölmesidir. Böylece cahiller başa geçer ve cehaletleriyle hüküm verirler. Kendilerini de, halkı da saptırırlar.” (el-Minhâc)

    Hadis açıklayıcıları, bu hadiste ilim öğrenmenin teşvik edildiği üzerinde ısrarla durmuşlardır. Ayrıca hadiste ilimle meşguliyetin devamlılığının önemine de dikkat çekilmiştir. Alimlerin ölümü, yeryüzünde ilmin yok olmasıdır. Büyük hadis alimi İbn Hacer bu durumu şöyle açıklar: “İlim talep edenler var olduğu müddetçe ilim kaldırılmaz.” (Fethu’l-Bârî)

     Hadis-i şerifte geçen alimlerin ölümü ve ilmin yeryüzünden kaldırılması kadar, “cahil alimler” ifadesi de dikkat çekicidir. Sahih-i Buharî açıklayıcılarından Kirmanî, böyle kişiler hakkında şunları söyler: “Onlar bir şey bilmedikleri halde, ilmi var sanılan, öyle bilinen kişilerdir.” (Şerhu’l-Kirmanî)

     Zaten hadisteki uyarı bu noktada toplanmaktadır. Hakiki alime duyulan ihtiyaç vurgulanırken, onların yerine cahil kişilerin gelmesiyle oluşabilecek fitne ve fesada dikkat çekilir.

     Günümüzün hadisçilerinden İbrahim Canan bu hadisin hülasasını şöyle açıklar: “Burada Rasulullah s.a.v. farklı bir üslupla ilme teşvik etmektedir. İlim müslümanlar arasından kaldırılacaktır. Ancak bu kaldırma işi, bilenlerin göğsünden mucizevî bir tarzda çıkarılarak değil, alimlerin birer birer ölmeleriyle olacaktır. Öyleyse İslâm ümmeti böyle bir tehlikeyi göz önünde canlı tutarak, tedbirde kusur etmemelidir. Bunun tedbiri de yeni alimlerin yetişmesi için gayret göstermektir. Mektep ve medreseler açmak, talebelere barınak temin etmek, burs vermek, onların ilim gayretlerini artırmak ve benzeri faaliyetlerdir.”

     Büyük alimlerimizden Bedreddin Aynî, hadisten şu hükümlerin çıkarılabileceğini söyler: “Bu hadis, fetvanın önemine delildir. Bu sebeple ilimsiz fetva üretmeye cüret edenler kötülenmektedir. Aynı şekilde cahilleri lider edinmekten sakınmanın gerekliliği, bu hadisten anlayacağımız hususlar arasındadır.”

     Sonuç olarak, müslümanlar İslâmî ilimleri korumaya ve bu ilimlerle meşgul olmaya gayret göstermekle yükümlüdür. Hak ve hakikat bilgisi alim ile ayakta durur ve anlaşılabilir. Unutulmamalıdır ki ilmi geliştirenler, bugünlere getirenler, geniş kitlelere öğretenler alimlerdir.

Selim Güneş

Tags:,

Add a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir