Gerçek Alimler Olmasaydı
Kur’an’ı ve sünneti korumada Allah Tealâ’nın seçmiş olduğu müctehid imamlar, kâmil mürşidler ve onların hizmetleri olmasaydı, bu gün Kur’an ve sünnete ulaşmak, onları anlamak mümkün olmazdı.
Gerçek Âlim denince, Hz. Peygamber (A.S.) Efendimizin imamlığını yaptığı ilim, amel, takva ve göz yaşı medeniyetinin temsilcisi olan, onu yaşayan ve yaşatmak için bütün hayatlarını vakfeden ilim adamları anlaşılmalıdır.
Fakihler, müfessirler, mürşidler, muhaddisler, kadı ve müftüler ve genel olarak zahirî ve batınî ilmin hizmetinde bulunan bütün Rabbanî âlimler…
Kaç yıl boyunca ne kadar okursa okusun, takva ve gönül ehli olmayan, ilmi ameline ve şahsiyetine yansımayan bilgi gevezeleri değil.
Ölçüleri aşan sevgi ve saygının ulaştıracağı sonuç kesinlikle azaptır. Fakat ölçüyü koruyan müslümanların sevgi ve saygısını şirk olarak nitelemenin ve onları itham altında bulundurmanın da büyük bir yanlış olduğu açıktır.
Ehl-i Sünnet çizgisinde hiçbir tasavvuf erbabı mürşidini, Allah’ın kulu olmanın ve O’nun yaratması altında bulunmanın ötesinde görmez.
Müctehid imamlar ve kâmil mürşidlere sevgi beslemek, onlara saygı duymak, her müslümanın gereğidir.
Gökler ve yerler sadece müminlerin kalbindeki ilahi aşk ve imanın hatırına ayakta tutulmaktadır. Eğer o iman ve irfân sahipleri olmasa, kâinat çoktan yıkılırdı.
Allahu Teâlâ buyuruyor ki; Kullarımın bana en sevimli olanları benim için birbirini sevenler, mescidlerimi mâmur edenler ve seherleri istiğfarla geçirenlerdir. Onlar öyle kimselerdir ki, ben yeryüzündeki insanlara bir azap etmek istediğimde onlara bakarım ve azap etmekten vazgeçerim.