TAKVÂ
TAKVÂ
Kısaca ifade etmek gerekirse takvâ Allah-u Tealâ’ya karşı saygılı olmaktır.
Takvâ, inancımızın esaslarının yerli yerine oturmasını sağlayan en mühim kavramlardan birisidir. Basit bir şekilde değerlendirilip düşünülmesi asla mümkün değildir. Aşağıda zikredeceğimiz bir kaç ayet-i kerimede görüleceği üzere dünya ve ahiret hayatımızdaki mükâfat ve cezalarımız, takvâ düşüncesine sahip oluşumuz veya uzak kalışımızla şekillenecektir. Bundan dolayı müminler olarak takvâyı bir yaşama tarzı olarak kabul etmeli hayatımıza aktarmanın gayreti içerisinde bulunmalıyız. Bunun içinde yukarıda ifade ettiğimiz üzere mutlaka tevhîd ilmini, takva düşüncesinin aydınlığı altında tahsil etmenin gayreti içerisinde olmalıyız.
Bunun içinde takvâ hakkındaki bazı ayet-i celileleri ve hadis-i şerifleri öğrenerek tefekkür edebilmemiz ve hayatımıza aktarabilmemiz için insanlığın şerefi olan ilimden faydalanmalıyız.
Kur’an’ı Kerim’i incelediğimiz vakit Allah Zülcelâl’in ilimle takvayı birleştirdiğini görürüz. Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de:
“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O size Furkan/iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.” ( Enfal Suresi 29)
Buyurarak müminlere Eğer Allah’tan korkarlarsa iyiyi kötüden ayıracak bir anlayışı vereceğini, beyan etmektedir. Bir diğer âyet-i kerime’de ise:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en kerâmetlileriniz, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir ve her şeyden haberdardır. “ (Hucûrat Sûresi 13)
Buyurarak en büyük kerâmetin takvâda olduğunu beyan etmiştir.
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki ilimle takvâ, etle kemik gibi birbirinden ayrı olarak sahip olunduğu vakit, bunlar insanlığın felâketine sebep olacak en tehlikeli varlıklar haline gelirler.
Takvadan mahrum bir ilim sahibi hiçbir zaman insanların faydasını, kendi menfeatinin önüne getiremeyeceği gibi, ilimden mahrum bir şekilde takvâ sahibi olduğunu ifâde eden, nefislerinin ve şeytanın oyuncağı haline gelen zavallılarda kendilerini ve müntesiplerini dünya ve ahiretin felaketlerine doğru sürüklediklerini fark edemezler.
TAKVA İLE İLGİLİ ÂYET-İ KERİMELER
Cenâb-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de takvâ ve takvâ ehlinin sahip olacağı nimetler hakkında bizlere bir çok müjdeler vermiştir. Bunların bir kısmını tefekkür etmeniz hayatınıza aktarma gayreti içinde olmanız için aşağıda zikredeceğiz:
“Elif Lâm Mim. O kitap (Kur’an) kendisinde asla şüphe yoktur. O, müttakîler için bir yol göstericidir. Onlar (müttakîler) gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene imân ederler; âhiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar, rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.” (Bakara Sûresi 1-5)
“Rabbinizin bağışlama ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, yada kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe – istiğfar ederler. Zaten günahları Allahtan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükafatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükafatı ne güzeldir!”(Âl-i İmran Sûresi 133-136)
Cenâb-ı Allah bu ayet-i kerimede bizlere cennet ve içindeki nimetlere sahip olmanın ancak takvâ düşüncesine sahip olup, takvâ üzere yaşamakla mümkün olacağını haber vermektedir. Bazılarının sandığı gibi sahip olunan fakat hayata aktarılmayan bilgiler, insanı bu yüksek makamlara ulaştıramaz.
“Bu (Kur’an), bütün insanlığa bir açıklamadır, takvâ sahipleri için de bir hidâyet ve bir öğüttür.” Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz. “ (Âl-i İmran Sûresi 138-139)
Bu ayetten anlamamız gereken husus; bütün insanlığa gelen Kur’an-ı Kerim’in yalnız muttakiler için bir hidâyet ve öğüt kaynağı olduğudur. Takvâdan mahrum insanların Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden hakkıyla faydalanmaları mümkün değildir. Bir diğer husus ise insanlar arasından üstün olanların servet ve makam sahipleri değil takvâ düşüncesine sahip olup muttaki bir hayat yaşayanlar olduğudur.
“Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.”(Âraf Sûresi 201)
“Bilmelisiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur. Onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip de takvâya ermiş olanlardır.” (Yûnus Sûresi 62-63)
“(Allah’ın azabından korkup rahmetine sığınan) takvâ sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar. “Oraya emniyet ve selametle girin” (denilir, onlara). Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar. Onlara orada hiçbir yorgunluk gelmeyecek ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.” (Hicr SÛresi 45-48)
“Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler var ya, işte onlar muttaki olanlardır. Onlar için Rableri yanında diledikleri her şey vardır. İşte bu iyilik edenlerin mükafatıdır. Böylece Allah, onların geçmişte yaptıkları en kötü hareketleri bile örtecek ve yaptıklarının en güzeline denk olarak mükafatlarını verecektir.”(Zümer Sûresi 33-35)
“Allah, takvâ sahiplerini kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar.” (Zümer Sûesi 61)
“Şüphesiz ki Allah’a isyandan sakınan takvâ sahipleri Rabb’lerinin kendilerine verdiğini almış olarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünya da güzel davrananlardı. Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.”(Zâriyat Sûresi 15-19)
“ Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarındadır. Güçlü ve Yüce Allah’ın huzurunda hak meclisindedirler.” (Kamer Sûresi 54-55)
“Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rabb’leri katında nimetleri bol cennetler vardır. Öyle ya, (Allah’a)teslimiyet gösterenleri, (o) günahkarlar gibi tutarmıyız hiç?” (kalem Sûresi 34-35)
Zikrettiğimiz bütün bu ayetlerden Takvâ mefhumu hiç de hafife alınacak bir mevzu değildir. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere hesap günü göreceğimiz muamele, takvâ düşüncesine yakınlık veya uzaklığımıza göre olacaktır. Bundan dolayı gerek bu ayetleri gerekse zikredemediğimiz diğer ayet-i kerimeleri tefsir kitaparından araştırarak onlarda saklı hikmetleri keşfetmeye gayret ediniz. Bu düşünce ile tefekkür edip gönlünüzü rahmet deryalarına doğru yönelterek oradan akacak olan feyz ve bereket tecellilerinden istifâde etmenin gayreti içerisinde olunuz.
TAKVÂ İLE İLGİLİ BAZI HADİS-İ ŞERİFLER
Resûlullah’ın takvâ ile ilgili hadii şeriflerinden bazılarını da zikrederek mevzumuzu toparlayalım.
Câbir şöyle rivayet ediyor:
Resûl-ü Ekrem teşrik günlerinin ortasında bize bir hutbe okudu. Ve buyurdu ki;
– Ey insanlar Rabb’iniz birdir. Hiçbir Arabın Acem üzerine, hiçbir Acemin Arap üzerine, hiçbir siyahın beyaz üzerine, hiçbir sizyahın beyaz üzerine üstünlüğü yoktur. Çünkü sizin babanız tektir. Üstünlük sadece takvâdadır. Allah katında en üstününüz ise takvâca en üstün olanınızdır. Dikkat edin size tebliğ ettim mi? Sahabe de
– Evet ya Resûlullah, diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah
– Burada hazır olanlar olmayanlara bunu tebliğ etsinler, buyurdu.
Ebu Said el Hudri şöyle rivayet ediyor:
Ya Resûlullah bana bir tavsiyede bulun! Dedi. Resûlullah fendimiz ona:
Sana takvâyı vasiyet ediyorum. Çünkü takvâ bütün hayırları içerisinde toplamıştır. Buyurur.
Bir hadis-i kudsi de ise Resûlu Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır.
Allah-u Te’âlâ belirli bir günde, hesap için tespit ettiği bir mekânda evvelki ve sonraki bütün mahlûkatı toplar ve onlara seslenir. Bu sesi en yakındakiler duyduğu gibi, en uzaktakilerde aynı şekilde duyar.
Allah-u Te’âlâ onlara:
Ey insanlar bugüne kadar ben sustum, siz konuştunuz. Bugün ise sizler susacaksınız ben konuşacağım, buyurur.
Bir anda ses seda kesilir ve Allah-u Te’âlâ;
İçinde bulunduğunuz bu hal sizlerin dünyada benim emir ve yasaklarımı dinlememenizin karşılığıdır. Buyurur ve devam eder:
Ey insanlar ben sizin aranıza bir sülâle koymuştum, sizlerde buna karşılık olarak ortaya ayrı ayrı sülaleler koymuştunuz. Benim koyduğum sülâleye kıymet vermediniz, onu alçak görüp ayaklarınızın altına alırken kendi ihdas ettiğiniz sülâleleri yükselttiniz. Benim koyduğum sülâleye itiraz edip ’Falan oğlu falan, falan oğullarından daha değerlidir,’ dediniz. Bugün ise Benim sülâlemi yükselterek sizlerin sülâlelerini ayaklar altına serdim. Nerede benim sülâlemden alan muttakiler buyurur ve muttakiler için bir sancak kaldırılır. Muttakiler o sancağın etrafında toplanırlar. Ve o sancağın ardından cennetteki makam ve mevkilerine hesapsız ve azapsız olarak ulaşırlar.
Atyle es-Sadi şöyle anlatıyor:
Resûlullah buyurdular ki:
Kişi haram olan şeyden korkarak şüpheli olanları terk etmedikçe gerçek takvâ düşünce ve yaşayışına ulaşamaz.
Hz. Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûllullah:
Allah sizin suretlerinize kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. (Ardından da) takvâ şuradadır diye eliyle göğsünü işaret etti, buyurur.
Allah-u Te’âlâ Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
“Dikkat edin benim velilerim muttakîlerdir…”(Enfal Sûresi 34)
Yukarıda sizlere aktarmış bulunduğumuz ayet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki; Cenâb-ı Allah muttakilere dünya ve ahirette bir çok nimetleri, cennet ve cemâline kavuşmayı vaad ettiğini ve bizlere hidâyet kaynağı olarak gönderdiği kitaptan istifade edebilmemiz içinde takvâ düşüncesine sahip olmamız gerektiğini açıkça beyan etmektedir.
Bu müjde ikazları çok iyi tefekkür edip kavrayarak hayatımıza aktarma gayretinde olmalıyız. Akâid yani inanç esasları üzerine yapacağımız derslerimizi bu bakış açısı açısı altında değerlendirerek istifade etmenin gayretinde olalım.
Takvâ, ilme ışık tutan ve onu bereketli bir şekilde kullanmamızı sağlayan mânevî bir güçtür.
Takvâ, insana iyiyi ve kötüyü,hakkı ve batılı tanıtır, insanları hatalardan,günahların en büyükleri olan küfür, şirk, nifak, ve diğer günâh-ı kebâirlerden uzaklaştırdığı gibi, şüpheli şeylerden de uzaklaştırır. Böylelikle takvâ her yerde emniyet ve huzurun teminatı olur.
Kısa bir araştırmadan sonra anlaşılır ki, takvâ düşüncesine sahip olarak elde edilen ilim her şeyden faziletli olup bütün meselelerden önce bilinmesi gereken bir husustur. Çünkü her şey ilahi ilimden ortaya çıkmıştır. Tevhid ve sıfat ilmi her şeyin hakikatini olduğu gibi bilmemizi sağlayan bir ölçüdür. Eğer ilimden mahrum olursak neye, nasıl, niçin inanacağımızı ve vazifelerimizi ne şekilde yerine getirerek vaad edilen mükâfatlara sahip olacağımızı bilmemiz asla mümkün değildir.
Bu sebeple bizler her şeyi olduğu gibi öğrenmeye, takva düşüncesine sahip olarak ihlaslı ve samimi bir şekilde ilimlerin en faziletlisi olan tevhid ve sıfat ilminden başlamalıyız.
Ve şunu da kesinlikle bilmeliyiz ki, ilimlerin en faziletlisi insanı yaratıcısına, cennetin nimetlerine, Resulullah’ın, Salihlerin ve sıddıkların komşuluğuna kavuşturacak olan tevhid ve sıfat ilmidir.
AKÂİD SOHBETLERİ
AHMET YAŞAR (HOCAEFENDİ)