Ateşin Yakmadıkları
Ateşin Yakmadıkları
“Çabuk geç ey mümin nurun ateşimi söndürecek.” (Seyyid Derviş)
Zikir ateşiyle yanan aşıkları başka ateş yakmaz. Allah’ın zikrini (C.C.) kalbine nakşedenler, ayet-i kerimede ifade buyurulan “Kalbine iman yazılanların…” (Mücadele/22) mertebesine ulaştığı zaman tevhid nurları bütün hücrelerine kadar yayılır. Dünya ateşi bir tarafa cehennem ateşi dahi onu yakmaz. Rivayet edilir ki: Kıyamet günü cehennem ateşi, sırattan geçen mümine şöyle seslenir:
“Çabuk geç ey mümin nurun ateşimi söndürecek.” (Seyyid Derviş)
İbrahim Halilullah
“Hasbünallahü ve ni’mel vekîl”
Ateşin tesir etmediği Allah dostlarının sayısı çoktur. Bunların başında İbrahim Aleyhisselam gelir.
İbrahim (A.S.) putların karanlığında boğulan bir topluluğun içinde yaşıyordu. Yıldızlara tapan Babil halkı, onlar adına diktikleri putlarla şirk bataklığına iyice gömülmüşlerdi. Öte yandan ilahlık taslayan Nemrud, zulmüyle ortalığı kasıp kavuruyor, kendisinin Rab olduğuna inanmayanları korkunç işkencelerle öldürtüyordu. Aklı erdiği günden beri putların ve Nemrud’un ilahlığına karşı çıkan Allah’ın seçilmiş Peygamberi İbrahim Halilullah var gücüyle putperest kavmini Hakka davet ediyordu. Halkı bu saçmalıklardan vaz geçirmek için çarpıcı delillerle her şeyi yaratan Allah’ın birliğini, yani tevhidi anlatıyordu. Bunun için putları kırıyor ve kendisini dahi savunamayan bir taş parçasının nasıl ilah olabileceğini soruyordu. İbrahim (A.S.)’ın ileri sürdüğü ikna edici deliller karşısında ilahlığı iflas eden ve halkın içinde rezil olan Nemrud, ibret-i alem için onu en ağır bir şekilde cezalandırmaya karar verdi. Ateşte yakacak ve güya nasıl bir rab olduğunu ilan edecekti.
Nemrud büyük bir ateş yaktırdı. Sonra da İbrahim (A.S.)’ı mancınıkla bu ateşin içine attırdı. İbrahim Halilullah ateşe atılırken: “Hasbünallahü ve ni’mel vekîl” Bana Allah’ın yardımı yeter. O ne güzel vekildir” diye dua ediyordu. Tam bu esnada Cenab-ı Hakk’ın emri imdadına yetişti.
“Ey ateş! İbrahim için soğuk ve selametli ol.” (Enbiya/69)
Bu emir üzerine birdenbire o kızıl ateş tepeciğinin ortası adeta yemyeşil bir bahçe gibi oldu. Hz. İbrahim secdeye kapanıp Allah’a şükretti. Yedi gün içinde kaldığı ateş, onu yakmamıştı. Ateş içinde geçirdiği günleri en lezzetli günleriydi.
Bu büyük mucize karşısında halkın bir kısmı imana gelirken, diğerleri Nemrud gibi halâ bu apaçık bir sihirdir diye kendilerini avutmaya devam ediyorlardı. Nice zalim ve cebbarları gözle görülemeyecek derecede küçük bir mikropla deviren Allah (C.C.), Nemrud’un hesabını da burnundan girip beynine yerleşen ufacık bir sivrisinekle görüvermişti.
Teslimiyyeti ve cömertliği ile meşhur olan İbrahim (A.S.) ise, Halilü’r-Rahman payesine ermiş, Rahman’ın dostu sıfatıyla ilahi sırların haznedarı olmuştu.
Ashab-ı Uhdud
“Şüphesiz Rabbinin yakalaması pek şiddetlidir.”
Tarihte müminleri dinlerinden döndürmek için ateşle dolu uzun ve derin hendeklerde yakarak işkence eden ve sonra da karşısına geçip zevkle seyreden bir kavim vardır. Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Uhdud diye sözü edilen bu kavmin, dünya ve ahirette Allah’ın şiddetli azabına uğradığı bildirilmiştir. Büruc suresinde onlar hakkında: “Şüphesiz Rabbinin yakalaması pek şiddetlidir.” buyurulurken, ateşe atılan müminler de, “Altlarından ırmaklar akan cennetlerle” müjdelenmiştir.
Bir rivayete göre İkinci Himyeriler’in son hükümdarı Yahudi Zunüvas, Necran’ı ele geçirerek Hıristiyan müminleri zorla yahudi yapmak istemişti. Kabul etmeyenleri ateş dolu çukurlara attırarak yaktırıyordu. İslami kaynaklara göre ateşe atılan müminlerin sayısı yirmibin civarındaydı. Orada üç çocuğu olan bir kadın da vardı. Ona:
“- Eğer dinimize dönmezsen seni çocuklarınla birlikte ateşe atacağız.” dediler.
Kadın imanı uğruna çocuklarıyla birlikte ölümü çoktan göze almıştı. Dininden dönmedi. Bunun üzerine önce büyük çocuğunu ateşe attılar. Yüreği parçalanan anne, göz yaşı yerine kan yuttu, ama ilahi rızayı kazanmak uğruna sabretti. Sonra ortanca çocuğunu attılar, buna da sabretti. Sonra küçük çocuğunu attılar buna da sabretti. Annenin içinde kopan feryad, Arş-ı A’layı titretiyordu. Dıştan ise, imandan gelen bir vekar ve metanetle sükunet halindeydi. Sonra sıra kendisine gelince bir an tereddüd etti. Bunun üzerine ateşin içinden yükselen bir feryad duydu. Bu küçük çocuğun feryadı idi. Ona:
“- Anneciğim korkma! Burası ateş suretinde cennet bahçelerinden bir bahçe!” diye sesleniyordu. Bunu duyan anne uçarcasına ateşin içine atlayıverdi. Ardından diğer müminler cennete kanat çırpıyor gibi ateşe atlamaya başladılar.
Bu hadise karşısında dehşetle irkilen kafirler, bu sefer insanların ateşe atlamasına mani olmaya başladılar ve dediler ki:
“- Nasıl olur da ateşin yakma özelliği gider?” Bunun üzerine ateş fasih bir lisanla dile gelip:
“- Benim müminler hakkında yakma özelliğimin gitmesi Rabbimin emriyledir. Ben edna bir çoban köpeği kadar yok muyum ki, onun işi sahibinden başkasını ısırmak, çoban azarladığı zaman susup oturmaktır. Ey kafirler sizin hakkınızda yakma özelliğim devam ediyor.” deyip kafirleri yaktı. (Vakıat-ı Uftade, Yazır)
Allah’ın zikriyle tevhidin hakikatine ulaşanlara sadece ateş değil, bütün yaratıklar itaat eder. Dağlar, taşlar, ağaçlar, hayvanlar, her şey onları tanır. Onları tanımayan tek gafil insandır.
Allah’ım bize kemali tasdik ve izanı kolaylaştır. Bizi “kalbine iman yazılan”lardan eyle. Lütfunla bizi taklid belasından kurtar. Fazlınla bizi imanın hakikatine ve tevhidin kemaline ulaştır. Amin ey dua edenlere icabet eden.
Semerkand Dergisi Mustafa Bahadıroğlu