Müslümanlığımızın Aynası İyi Komşuluk
Müslümanlığımızın Aynası İyi Komşuluk
Nasıl bir Müslüman olduğumuzu ibadetler değil, hareketleri belirler. Gerçekten de Müslümanlığın ölçüsü güzel ahlâktır. Güzel ahlâk ise hakları güzel korumaktan ibarettir. Cenab-ı Mevlâ kul haklarına o kadar önem veriyor ki, kendisine karşı kusur işleyeni kolayca affederken, kullarının hakkını çiğneyeni o kul affetmedikçe kendisi affetmiyor.
Bir müminin hayatında Yüce Yaratıcı’nın hakkından sonra ikinci sırayı alan kul hakkını koruma vazifesinin, en yakınlardan başlayarak halka halka genişlediğini biliyoruz. Buna göre önce ailemiz, hemen ardından da komşularımız gelir.
Komşu, ailemizin dışında birçok şartları paylaştığımız kimsedir. Bizimle aynı apartmanı, aynı sokağı paylaşan kimseler komşumuz olduğu gibi, aynı yolu, aynı okulu, aynı iş yerini, aynı pazarı, aynı vasıtayı paylaştığımız insanlar da komşumuzdur. Bizimle bu mekânları ve şartları paylaşanlar müslüman olabileceği gibi, diğer dinlere mensup insanlar da olabilir. Aynı şekilde bize dost kimseler olabileceği gibi düşman da olabilir. Hatta bizimle aynı ortamı paylaşanlar hayvanlar da olabilir.
Sonuçta ortak mekânları paylaştığımız bütün canlılar komşumuzdur ve onlara karşı vazifelerimiz vardır.
İyi İnsanla Herkes Geçinir
Güzel ahlâklı insan, sadece dostları ile değil, düşmanları ile de güzel geçinmesini bilen kimsedir. Kendisini sevenlere sevgi göstermek fazilet değildir. Bu, ‘al gülüm ver gülüm’ cinsinden bir ticarete benzer. Rasulullah A.S. Efendimiz’in özendirdiği fazilet, bizi sevmeyeni sevebilmek, vermeyene vermek, gelmeyene gitmek, kötülük edene iyilik etmektir. İşte bu nokta kalpteki imanın, gönüldeki ilâhi muhabbetin ölçüldüğü noktadır.
Müslümanın temel vasfı zararsız bir insan olmasıdır. Bu, mümin olmanın da ilk şartıdır. Çünkü Allah Rasulü A.S. Efendimiz üç kere yemin ederek: “Vallahi komşusu zararından emin olmayan kimse mümin değildir” buyuruyor. (Buharî, Müslim)
Buradan anlıyoruz ki, müslüman karşıdaki insana göre değil, kalbindeki imana göre davranan insandır. İman iyiliği emrediyor. Müminlik güvenilir olmayı gerektiriyor. İslâm müminleri kardeş ilan ediyor. O halde sevgimizi, duamızı, sabrımızı, iyilik ve ikramımızı kardeşlerimizle paylaşmayacağız da kiminle paylaşacağız?
İmanın Tadı Paylaşmakta Gizli
Yüce Allah’a inanan ve ebedi ahiret gününe hazırlanan bir mümin, kendi nefsi kadar kardeşlerinin de menfaatlerini de düşünmek zorundadır. Rasulullah A.S. Efendimiz’in uyardığı gibi, bir mümin diğer mümin kardeşini ve komşusunu kendisi gibi kayırmadıkça gerçek imanın tadını alamaz. (Buharî, Müslim, Tirmizî)
Bir başkasını kendi gibi sevmenin ve kayırmanın ne demek olduğunu Rabbi’nin rızasına aşık olanlar bilir. Mesela Allah dostları iyilik yapmak için insan seçmezler. Karşısındaki kim olursa olsun, elinden gelen iyiliği yapıp Allah’a şükrederler. Hak aşıkları sahip oldukları mala ve imkana benim demezler; onu sadece kendilerine verilmiş bir emanet, kendisini de o emaneti nasibi olana ulaştıracak bir emanetçi kabul ederler. İşte bu, peygamberlerin ahlâkıdır. Gerçek müminlerin bu ahlâktan büyük nasibi vardır. Her mümin kalbindeki iman seviyesini bu ahlâk ile ölçebilir.
İşte bu ahlâkın zirvesinde olan Hz. Peygamber A.S.’ın müşrik komşuları darda kalınca O’na koşuyorlardı. Kendi yakınlarından çok O’na güveniyorlardı. Mallarını ve kıymetli eşyalarını ona teslim ediyorlardı. Güvenilir kişi olmak, vahiyden önce de O’nun en belirgin özelliği idi. Peygamberlik görevi süresince de Cebrail A.S. komşu hakları üzerinde o kadar çok duruyor ve tavsiyelerde bulunuyordu ki, Efendimiz komşunun komşuya mirasçı olacağını zannediyordu.
Ashaptan Abdullah b. Ömer R.A., kestiği bir koyunun etinden yahudi komşularına verilmeden rahat edememiş, koyunun etini yememişti. Kendisine neden böyle yaptığı sorulunca, Efendimiz’den işittiği şu hadisi nakletmişti:
“Cebrail A.S. bana komşu haklarını koruma konusunda o kadar sıkı tavsiyelerde bulundu ki, komşunun komşuya vâris olacağını zannettim.” (Ebu Davud, Tirmizî)
İmam-ı Azam Rh.A., komşularından ayyaş bir gencin gece attığı naralar kesilince, sabahleyin gidip başına ne geldiğini araştırdı. İçki yüzünden hapse atıldığını söylediler. Hapse gitti, yetkililere rica etti, kefil oldu ve sarhoş komşusunu hapisten kurtardı. Durumu öğrenen genç, İmam’ın yanına gelip ağladı ve içkiye tevbe etti. Büyük İmam gence şefkatle baktı ve hüzünlü bir sesle: “Delikanlı; görüyorsun ya, seni gerçekten biz ziyan ettik!” dedi.
Bir insanı tanımak için komşusuna sormak gerekir. Bir insan kendisini tanımak istiyorsa, nasıl komşuluk yaptığına baksın. Komşuluk, imanın ve müslümanlığın aynasıdır. Komşuluk, insan fıtratının yansımasıdır. İnsanın ahlâk güzelliği, insanlara karşı muamelesinde belli olur. Kalbin güzelliği, dilin ve halin güzelliğinden anlaşılır.
‘Komşusunu Üzen Ateştedir’
Aynı mekânı paylaştığı insanların çektiği sıkıntıyı görüp hiç ilgilenmeyen bir insan, kalp katılığı ve merhamet yokluğu gibi en tehlikeli hastalıklara yakalanmış değil midir? Komşusunun eziyetini giderme yerine, eliyle ve diliyle ona eziyet veren kimse, iki cennetten mahrum demektir. Bu iki cennetin birincisi dünyadaki sevgi cenneti, diğeri de ahiretteki ebedi saadet cennetidir. Şu örnek, aslında her mümin için yeterli bir uyarıdır.
Hz. Ebu Hureyre R.A. anlatıyor:
Hz. Peygamber A.S.’a bir kadından bahsedildi. Onun geceleri çokça namaz kıldığı, gündüzleri oruç tuttuğu, fakat komşularını üzdüğü haber verildi. Efendimiz A.S.:
“Onda hayır yoktur; o ateştedir.” buyurdu.
Başka bir kadından daha bahsettiler. Onun da beş vakit namazın dışında pek namaz kılmadığı, sadece ramazan orucunu tuttuğu, altınlarından bir miktar sadaka verdiği, bundan başka bir ibadetinin olmadığını, fakat hiçbir komşusuna da eziyet vermediğini söylediler. Efendimiz A.S.:
“O cennettedir!” buyurdu. (Hakim, Ahmed)
İyilik yapmaya ve hizmet etmeye en yakın komşudan başlanır. Her müslümanda başkalarına ulaştıracağı bir hayır ve hizmet çeşidi muhakkak bulunur. Maddi imkanı olmayan kimse, sevgi ve selamı ile çoklarının gönlünü hoş edebilir. İnsanın komşusunun geçtiği yolları temiz tutması bile bir hayır çeşididir.
Her mümin çevresindeki varlıklar için emniyettir. İnsanlar ondan bir fayda gördükleri gibi, hayvanlar da onun şefkatinden nasiplenirler. Mümine düşman olanlar bile ondan ihanet beklemezler. En zor durumda bile onun adaletten ayrılmayacağını bilirler.
Mümin, içindeki sevgiyi, dengeyi ve temizliği dışındaki eşyaya yansıtmalıdır. Müminin evi, bahçesi, işyeri, geçtiği yollar, oturup kalktığı alanlar, gezip tozduğu meydanlar, bindiği vasıtalar kirli olamaz. Çünkü insan, bu mekânlarla iç içedir. Güzel insan, bütün kainatla güzel geçinir, kimse ondan şikayetçi olmaz.
Muhammed Emin Gül
Semerkand Dergisi