DİŞ KİRASI
DİŞ KİRASI
Eskiden Osmanlı zamanında maddi durumu iyi olan aileler çoğunlukla Ramazan ayında verdikleri iftar yemeği davetlerinde evlerine gelen zengin fakir herkese evden ayrılırken hediyeler verirlerdi. Verilen bu davetler büyük konaklarda ve köşklerde olurdu. Verilen hediyeler ise, kese içinde para ya da değerli eşyalar idi. İşte bu hediyenin adı diş kirasıdır. Bu durum ev sahibinin cömertliğini gösterir. Diş kirası denilmesinin sebebi ise konukların ev sahibine sevab kazandırmak için zahmet buyurmuş olması ve ağzınızı iftar sahibinin damak zevkine kiralamış olmanızdır.
Kirası, ikram edilen yemeklerin girdiği ağızların bu işte kullanılmasından ötürü davetlilere verdiği hediye olarak düşünülürdü. Misafirler yemeklerini yedikten sonra diş kiraları verilirdi. Onlarda ev sahiplerine teşekkür eder “Allah kesenize bereket versin” diye dualar eder ve teraviye gitmek için hazırlanırlardı. Misafirlerin ettiği dular ev sahibinin bolca sevap kazanmasına vesile olurdu.
Sadece Ramazan ayında değil, maddi durumu iyi olan aileler istedikleri her hangi bir zamanda da bu daveti verirlerdi.
Bu adet günümüzde unutulmuş ancak geçmişte önemli bir yeri olan bence yaşatılması gerekli olan bir gelenektir. Osmanlı kültürü içinde ortaya çıkmış olan bu gelenek, 20. Yüzyılın başlarına kadar devam etmiş; zenginler, evlerinde ağırladıkları yüzlerce davetliye zengin-fakir demeden diş kirası vermiştir. Buradan da görüleceği üzere ecdadımız misafirperverlikte, kibarlıkta, kültür ve sanatta ne kadar ileridir ve manevi değerlerine sahip çıkmıştır. Fakat bizler günümüzde manevi değerlerimize sahip çıkmıyoruz ve zamanla bu tür adetler yok olup gidiyor.
Sultan Mehmet dönemi sadrazamlarından Mahmut Paşa, tarihimizin ünlü cömert ve hayırseverleri arasındadır. Her vesileyle yoksullara yardım etmekten zevk alan Mahmut Paşa, Ramazan ayı geldiğinde kesenin ağzını büsbütün açardı. Hele, konağında verdiği iftar ziyafetleri dillere destandı. Buradaki ziyafetin, başka zengin evlerinde rastlanmayan bir özelliği olduğu için… Onun sofrasında oruç açanlar, diş kirasına ilâveten her akşam, mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini dört gözle beklerlerdi. Dişlerine takılma ihtimali olan sert bir sahte nohut yakalama ümidiyle… Çünkü Paşa, kazanlarda pilav pişirilirken, içine nohut biçimi verilmiş altınlar da attırırdı.
İşte bu olay, hâlâ hemen herkesin bildiği ve kullandığı bir atasözümüzün doğmasına sebep olmuştur:
“Kısmetinde olan, kaşığında çıkar.”
Aslında İslam’da diş kirası diye bir adet yoktur.
Peygamber efendimiz, “Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir” buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben “(Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir” buyurdu. (Beyheki)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.” [İsfehani]
“Misafir, sofrada bulunduğu müddetçe, melekler, ev sahibine dua eder.” [Taberani]
“Arkadaşına, sevdiği yemeği ikram edenin günahları affolur.” [Bezzar]
Ah o eski ramazanlar dediğimiz, Eski ramazanların tekrardan yaşanması için eski geleneklerimizi hatırlamalıyız, manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız.