Allah Kelamına Hürmetin Şahitleri
Allah Kelamına Hürmetin Şahitleri
Mushaf Muhafazları
Kalbi genç i ihtiyar, duvarda asılı duran muhafazaya uzandı. Titreyen eli, Allah Kelâmı’nı saygıyla yerinden aldı. Eskimez solmaz dostuna baktı bir süre, muhabbetle öptü. Genç bir hafıza uzattı okusun diye. Okusun ruhunu coştursun diye. Ve gür sesi doldurdu odayı hafızın. Yalnızca oda değil kalplerde doldu coşkuyla. Gözler bir kez daha yaşardı, şah damarından yakın Dost’un hasretiyle.
Kur’an sayfaları, ilk defa Hz. Ebu Bekir r.a.’ın halifeliği zamanında bir araya getirilip ciltlendi. Yani “mushaf haline getirildi.” Önceleri bir aradaki bir kaç sayfa için kullanılan mushaf sözü, sonra bütün sayfaların bir arada olduğu Kur’an için kullanılır oldu.
Tahmin edileceği üzere, o dönemlerde mushaflar şimdiki gibi çarşı-pazarda satılmıyordu. Talep üzerine hattatlara yazdırılarak çoğaltılıyordu. Hattatlarca yazılan Kur’an’lar, büyük bir özenle süsleniyor, sonra da ciltleniyordu.
Tarih boyunca nice emek ve dikkatle yazılan ve süslenen mushaflara, yine aynı titizlikle muhafazalar da yapıldı. Çoğu zaman muhafazalar da sipariş üzerine yapılıyordu. Tıpkı Kur’an’ın talep üzerine yazılması gibi.
Kur’an muhafazalarının en güzel örnekleri, aynı zamanda eşsiz bir gümüş işçiliğinin de örnekleridir. Ustalar gümüş muhafazayı hazırlarken, önce gümüş levhayı ön ve arka yüzler için ayrı, alt ve yan kenarlar için de ayrı olarak muhafazanın ölçüsüne göre keserlerdi. Kesilen gümüş parçalar zifte yatırılır, önceden çizilip hazırlanan desenler gümüşe nokta kalemi ile aktarılırdı. Sonra çelik kalemlerle çökertme işlemi yapılırdı. Çökertme tamamlanınca gümüş zifttten kaldırılır, ateşte kor haline gelene kadar ısıtılır ve temizlenmesi için zaç yağına atılırdı. Bir müddet zaç yağında bekletilen gümüş ağarınca çıkartılır, suda yıkanır ve kurutulurdu. Böylece yüzündeki şekiller kabararak görünmeleri kolaylaşırdı.
Tekrar zifte yatırılan bu parçalar üzerinde değişik kalemlerle çalışılmaya devam edilirdi. Desen iyice belirginleşip iş tamamlanınca bütün parçalar birbirine kaynatılırdı. İstendiği takdirde sadece köşe süslemeleri ile yetinilmez, muhafazaya dış süsleme parçaları da eklenirdi. Sonra muhafazanın duvara asılması için her iki kenarına takılan büyük halkalara uzunca gümüş bir zincir takılırdı.
Oyma desen gümüş muhafazaların yanı sıra, savatlı ve mıhlamalı muhatazalar da yapılırdı. Bunun için, önce mushafın büyüklüğüne uygun kesilmiş gümüş kenarlar kaynak yapılarak kutu haline getirilir, sonra da istenen desen çelik kalemlerle oyulurdu. Kalem boşluklarına da ısıtılarak savat doldurulur ve böylece değerli taşların konulacağı yuvalar oluşturulurdu. Bu tür mushaf muhafazalarında akik, turkuaz ve mercan en çok kullanılan taş çeşitleriydi. Daha gösterişli muhafaza isteyenler için de, gümüşlerin üzeri altınla kaplatılıyordu.
Eski Kur’an muhafazalarının üzerinde daha çok dinî motiflerden oluşan desenler yer alırdı. Bu desenlerin başında cami resimleri gelmekteydi. Ayrıca, selvi ağacı, ay ve yıldız şekillerine de sıkça rastlanır.
Hattat, müzehhip ve ciltçinin AIIah Kelâmı’na yaraşır olması gayretiyle hazırladıkları mushaf, gümüş ustasının hazırladığı muhafazaya ’emin ellere bırakıyorum’ dercesine yerleştirilirdi.
‘Kur’an abdestsiz ele alınır mı alınmaz mı’ tartışmalarının yapıldığı günümüzde, eski muhafazalar, AIlah Kelâmı’na gösterilmesi gereken hürmet ve saygıyı hatırlatmaya devam ediyorlar.
Semerkand Dergisi
Yazar: Zübeyde Günyol