Dünyadaki Her Şey Mezmum [Kötülenmiş] Değildir Dünyanın, söylenilen bu aşağılığı sebebiyle dünyadaki her şeyin mezmûm, aşağı olduğunu sanma. Belki dünyada öyle şeyler vardır ki; onlar dünya değildirler. İlim ve amel dünyada olur, fakat dünyadan sayılmazlar. Çünkü bunlar insanla beraber âhirete giderler. Ama ilim olduğu gibi onda kalır. Amel, her ne kadar aynen kalmazsa da eseri
Dünyanın Hakikati, Âfeti ve Maksadı Demek ki, insana dünyada iki şey lâzımdır: Biri, kalbi öldürücü sebeplerden koruması ve gıdasını tedarik etmesi, diğeri de, bedenini helak edici, öldürücü şeylerden koruması ve gıdasını elde etmesidir. Kalbin gıdası, Allahü Teâlâ’yı tanımak ve sevmektir. Çünkü, her şeyin gıdası tabiî hususiyetine uygun olur. Daha önce, insanın kalbinin hususiyetinin bu olduğunu
İnsanın Dünyada Bulunmasının Sebebi Biliniz ki dünya, din yolunun konaklarından bir konak, yolcuları Allahü Teâlâ’ya götüren bir yol, misafirlerin azıklarını alabilmeleri için açıkta kurulmuş süslü bir pazardır. Dünya ve âhiret, senin iki hâlinden ibarettir: Ölümden Önce olup, ama ona çok yakın olana «DÜNYA», ölümden sonra olana ise «AHÎRET» denir. Dünyadan maksat, âhiret için azık toplamaktır.
Ehl-i İbâhenin Yanlış ve Cahillik Yolları Her şeye mubah diyenler, Allahü Teâlâ’nın çizdiği huduttan çıktılar. Yanılmaları ve cahillikleri yedi sebepten oldu. BİRİNCİ SEBEP: Allahü Teâlâ’ya iman etmeyen bir grubun cahilliğidir. Çünkü O’nu hayâl ve vehim hazinesinde aradılar. O’nun nasıl ve ne gibi olduğunu araştırdılar. Bulamayınca inkâr ettiler ve işlerin oluşunu yıldızlara ve tabiata havale ettiler,
Dört Teşbihin Mânâsını Bilmek Şimdi şu dört muhtasar kelimenin mânâsını bilmeye sıra geldi. Bunlar Allahü Teâlâ’yı tanımaya kâfidir. «Sübhanallahi ve’l-hamdülülâhi ve la ilahe illâllahü vallahü ekber». Kendi tenzihinden onun tenzihini bilince. Sübhânallah’ı anlamış oldun. Kendi padişahlığından, hâkimiyetinden, onun hâkimiyetini, padişahlığının tafsilini, bütün sebep ve vasıtaların, kâtibin elindeki kalem gibi onun emrinde olduğunu anlayınca, Elhamdülillâh’ın mânâsını