Tasavvuf Güzel Ahlâktır
Tasavvuf Güzel Ahlâktır
Ahlâk Arapça’da “seciye, tabiat, huy” gibi mânâlara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. İnsanın fiziksel yapısı için halk manevi yapısı olan huyu kastedilince hulk kelimesi kullanılır.
Tasavvuf literatürüne baktığımız da ise birçok mutasavvıfın tasavvufun tanımını ahlâk ile ilişkilendirilmiş oldukları, sûfîlerin yapmış oldukları tanımlardan anlaşılmaktadır. Nitekim ilk dönem zâhid sûfîlerinden Ebû Muhammed-i Cerîrî’nin (ö. 311/923) “Tasavvuf güzel ve ulvî olan her çeşit huyları kazanma girişiminde bulunmak ve çirkin her nevi huylardan da uzaklaşmaya çalışmaktır” tanımından hareketle tasavvufun “huy güzelliği” olarak tarif edildiği görülmektedir.
İslâm ahlâkının kaynağı Kur’ân ve Sünnet olduğundan, tasavvuf anlayışı Hz. Peygamber (sav)’in ahlâkını en yüksek ahlâk örneği olarak görmüştür. Bu nedenle, güzel ahlâkın tamamını ve erdemlerin çoğunu elde etmeyi isteyen kişi, mümkün olduğunca Hz. Peygamber (sav)’e uyması gerekmektedir. Allah (cc) âyet-ikerimede:
“Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” (el-Kalem, 68/4 ) buyurmuş, Hz. Âişe bir soru üzerine Hz. Peygamberin (sav) hayatının Kur’ân ahlâkı olduğunu belirtmiştir. (Müslim ,Birr 87)
Ahlâki erdemlerin fazileti üzerinde ısrarla duran, Hâris Muhâsibî’nin (ö.243/857) Er-Riâye li Hukûkillah’ı, Kelâbazi’nin (ö.380/990) et-Ta’arruf li mezhebi ehli’t-tasavvuf’u , Ebû Tâlib el-Mekkî’nin (ö.386/996) Kûtü’l-kulûb’u, Ali es-Serrâc et-Tusî’nin (ö.378/988) Kitâbu’l-Lüma’sı, Abdülkerîm Kuşeyrî’nin (ö.465/1072) Risâlesi, Hücvîrî’nin (ö.465/1072) Keşfü’l-Mahcûb’u ve İmâm Gazâlî’nin İhyâü Ulûmi’d-din’i Ehl-i Sünnet çizgisini takip ederken ahlâk kurallarını hafife alan zâhirî alimleri ve sûfî kisvesindeki ahlâk zafiyeti içinde olanlara şiddetli eleştiriler yöneltmiştir.
Sûfî rolüne bürünmüş bu kimseler tasavvufun mânâsı ile ilgilenmeyi bırakıp, şekilcilikten ileri gidemediklerinden dolayı mutasavvıfların eleştirilerilerine maruz kalmışlardır. Yukarıda isimlerini ve eserlerini zikrettiğimiz bu mutasavvıflar, böylesine değerli eserleri tasavvuf tarihine kazandırırken, kendi dönemlerinin ahlâk çarpıklıklarına da ayna tutmuşlardır. Gazâlî, bu doğrultuda avamdan havasa kadar toplum içinde yayılmış olan kalbin hastalıkları ismini verdiği, nefis zafiyetlerinin dinamiklerini oldukça etkili ve ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuştur.
Her mahzurlu şeyin hevâ-i nefisten kaynaklandığını ve ona muhalefetin şart olduğunun ısrarla üzerinde duran Hâris el_Muhâsibî şeytanın ancak nefisten aldığı bu güçle dünyaya rağbet ettireceğini söylemiştir. Hâlbuki Yüce Allah (cc) dünyadaki yarattığı güzel nimetler kulun daha güzel amel etmesi için bir imtihan aracıdır. Güzel amel etmek de güzel ahlâk sahibi olmak ile mümkün olur. Sûfîlerin de belirttiği üzere, güzel ahlâk insan-hayvan, dost-düşman ayrımı yapmadan herkese güzel davranmak ile kazanılır.
Erdemleri talep eden güzel ahlâk sahibi kimse, zâhiriyle halk ile birlikte, kalbi Allah (cc) ile olup, “Kahrın da hoş, lütfun da hoş…” diyebilmişken, makam, mal ve hazları talep eden kötü ahlâk sahibi kimse ise arzu edip içine attığı bu kötü şeylerden dolayı kalbini kirletmiş, sûfli isteklerinin peşine düşmüştür.
İmam-ı Gazali’de Nefsin Mertebeleri – Murat İsmailoğlu